İnanç’ın sohbetinden:
Ruh dünyamızdaki en büyük tahribatlardan, zehirlerden biri ölümü yanlış kavrayışımız. Ölümü olumsuz yaftaladık. Kurduğumuz şehirlerde bile ki şehir denmeyi hak etmezler, onlara kent deniyor zaten, kabristan yer almıyor. Otuz kilometre ötede bir yerde oluyor. Halbuki bütün klasik şehirlerimizde gündelik hayatta kabristandan geçersin, görürsün.
“Fanilik limanında boynu bükük bekliyoruz
O rüzgar bazen erken esiyor bazen geç
İlahi iklime geri dönmek için
Ruhlar yelken açmış gidiyor, öyle bakıyoruz” diyor “Türkçeden Türkçeye tercüme”yle Yahya Kemal. Kaldığına kahırlanan, gittiğine imrenen şair… Yirminci yüzyılın en önemli şairlerinden bir diğeri Necip Fazıl merhum;
“Ölüm güzel şey
Budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı
Ölür müydü Peygamber” diyor.
BEDEN HAPİSHANE, RUH KANAT ÇIRPAN BİR KUŞ
Ölüm güzel olmasaydı Allah, Peygamberine verir miydi? Ancak anlamak için biraz tefekküre ihtiyacımız var. Cennette komşular birbirini ararlarmış. Sonra sohbet edip dünyadaki günleri hakkında konuşurlarmış. Dünyada yaşanıp ahirette hatırlandığında üzüntü verecek elem, keder siliniyor hafızadan cennete giderken. Çünkü cennete üzücü şeylerin girmesi yasak. Onlar gidince geriye hatırlanacak pek bir şey kalmıyor. O zaman düşünüyorlar derin derin. Dünyada yaşadığımız tatlı bir şey var mıydı? Sonra akıllarına uyku geliyor. Senin 60-70 yıllık dünya hayatında geriye tatlı olarak hatırlayabildiğin tek şey uyku. Neden düşün. Uykuda ruh bedeni biraz olsun terk ediyor da lezzet o bakımdan. Ruh bedenden tamamen ayrılsın da gör sen o zaman lezzeti! Lezzet, ruhun bedenden kurtulmasında. Beden hapishane, ruh kanat çırpan bir kuş. Fuzuli; “Ayrılık günündesin ey can kuşum! Tabii, sıkıldın bundan. Ama sana müjde! Az kaldı, kurtulacaksın” diyor. Beden kafesinden kurtulmayı bayram neşesiyle karşılayan bir kültür, şiir, haleti ruhiye…